Sosyal Medya

Güncel

Kenan Alpay: Profesyonel bir ekip Gül’ü eleştirme, kınama adı altında açıkça şeytanlaştırma projesini sahneliyor

Yeni Akit yazarı Kenan Alpay, Abdullah Gül'ün adaylık sürecinde yürütülen dilin yanlış olduğu ve parti içi fitneyi körüklediğini iddia etti.



“Tehlikenin Farkındayız!” sloganıyla bütün bir toplumu korkutarak sindirmeye kalkışan Bayrak ve Cumhuriyet Mitingleri’nin final sahnesi olan 27 Nisan e-muhtırası’nın üzerinden tam 11 uzun yıl geçti. Hikâye bu ya mitingleri ÇaÄŸdaÅŸ YaÅŸamı Destekleme DerneÄŸi ve Atatürkçü Düşünce DerneÄŸi organize ediyormuÅŸ görüntüsü veriliyordu. Lakin körler sağırlar dâhil hemen herkes bu bildik komitacılık faaliyetlerinin TSK, Yüksek Yargı, CHP ve Kemalist oligarÅŸinin diÄŸer tüm bileÅŸenleri tarafından yeni bir darbe sürecini hızlandırmak amacıyla sahaya sürüldüğünü biliyordu.
 
Ne var ki bugün okuyacağımız pek çok yazıda, dinleyeceÄŸimiz birçok analizde 27 Nisan’ın evvelemirde 28 Åžubat’ın bir devamı ve 15 Temmuz’un öncülü olduÄŸuna dair müşahhas baÄŸlantılar bahse deÄŸer görülmeyecek belki. “Ezelden ebede tüm musibetlerin anası Fetö’dür” söylemiyle tecrübe ettiÄŸimiz yakıcı ve yıkıcı hakikatlerin deÄŸiÅŸtirilebileceÄŸine iman düzeyinde inanan bir iklime muhatap olduÄŸumuz için dikkat çekmek istiyorum. Tek boyutlu ve propaganda mahiyeti kazanmış söylemlerle, kesin ve keskin inançlı bir toplum oluÅŸturarak çözümü deÄŸil üstümüze atılmak istenen düğümleri güçlendirmiÅŸ oluruz. Mazi yani tarih üzerinde oynamak son derece tehlikeli sonuçlar doÄŸurur. Elbette tarihin esiri olamayız, olmamalıyız. Ancak tarihi keyfe göre, konjonktürel ihtiyaçlara göre aktüel geliÅŸmelere uyarlamakla ne etkili bir siyaset yapabiliriz ne de toplumsal geliÅŸmelerin önünü açabiliriz.
 
Hiç Affedilmeyenler ve Hep Affedilenler 
 
Siyaset açısından da toplum açısından da stresli günler yaşıyoruz. Ancak dozajı giderek yükselen stresli hallerin en azından bir kısmının içeriden üretildiğini de unutmayalım. Siyasetçilerin dili keskinleşmeye, medya üzerinden piyasaya sürülen ihanet ve kumpas gibi, işbirlikçi veya kripto gibi ithamlar yoğunlaşmaya başladığı dönemler bir ihtimal cephe mantığını kuvvetlendirip mücadeleyi kolaylaştırabilir. Fakat siyasette cephe mantığının tasfiyeye değil esnemeye hatta kuşatıcılığı merkeze alıp merkezi tahkim etmeye yönelmesi şartıyla. Ayrışma noktalarından değil müştereklerden hatta asgari müştereklerden hareket ederek hedefe doğru ilerlemek ve mevcut ya da potansiyel tehditleri bertaraf etmeye yönelmek en makul yoldur. Bunun aksine olan tasfiye mantığı ise en yakınlardan başlayarak süreç içerisinde yaşanan farklı görüş ve pratikleri bir düşmanlık vesilesi saymayı, en uzak ihtimalleri yegâne tercih şeklinde sunmayı ilke edinmektir.
 
Erken seçim kararıyla beraber bu ve benzeri konuları daha yoÄŸun bir biçimde tartışıyoruz. Tartışmakta bir beis yok ta ki maziye ait bazı söylem ve eylemleri görmezden gelip bazılarının üzerine abanabildiÄŸimiz kadar abanmaktan vazgeçinceye kadar. CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın ilan ettiÄŸi AK Parti-MHP’den müteÅŸekkil Cumhur Ä°ttifakı’na mukabil CHP, Ä°YÄ° Parti, HDP ve SP’nin nasıl bir karşılık vereceÄŸine dair heyecan düzeyi son derece yüksek geliÅŸmeler yaşıyoruz. Heyecan düzeyini bu derece yükselten partiyse içlerinde en düşük oy potansiyeline sahip olan Saadet Partisi. Bütün hesaplar SP’nin oynayacağı kilit rol üzerine odaklanmış vaziyette. Çünkü Saadet Partisi, Abdullah Gül’ün adaylığıyla yarışın kaderini deÄŸiÅŸtirebilmek gibi bir avantajı, bir umudu barındırıyor. DiÄŸer seçeneklere hemen hiçbir parti oynamıyor zaten.
 
Saadet Partisi’nin AK Partiye karşı aldığı düşmanca pozisyon ise yeni deÄŸil. Bu pozisyonu sadece KaramollaoÄŸlu ve Kamalak’ın liderliÄŸine baÄŸlamak eksik hatta yanlış olur. Merhum Erbakan’ın söylemlerini, tutumunu ve benzetmelerini hatırlatmaya gerek yok ama hatırda tutmaya ihtiyaç var. Bu faslı geçelim. Ancak Erbakan’ı anma gecesinde verilen resimlerin, mesajların ne manaya geldiÄŸini sorgularken kullanılan çuvaldızı elden bırakmadan küçük bir iÄŸneyi de ele almalı deÄŸil mi? UÄŸur Dündar veya RuÅŸen Çakır’a verilen plaketler, CHP ve Ä°YÄ° Parti’ye gösterilen dostane tavırları eleÅŸtirip kınarken neden şöyle bir soru sorulamıyor: 28 Åžubat sürecinde, 27 Nisan sürecinde, 17-25 Aralık sürecinde Bahçeli ve MHP nasıl bir duruÅŸ sergiliyordu? Hatırlamak istenmese de oynadıkları rol, aldıkları tavır tarihe geçti bile.
 
Tekrar BaÅŸarılacak Olan 
 
Asıl olan Abdullah Gül veya partinin kurucu kadrolarından bir baÅŸkasının muhaliflerin kullanabileceÄŸi bir siyasi figüre dönüştürülmesine mani olabilecek esnekliÄŸi, geniÅŸliÄŸi ve de vefayı sergileyebilmektir. Modası geçmeyen bir oportünizm örneÄŸi de ÅŸudur: Hareketin kurucu kadrolarının içine ektikleri nifak tohumunu büyüterek pirim yapmaya çalışanlar fırsatı asla kazaya bırakmazlar. Tecrübeli bir fitne uzmanı daha dün Abdullah Gül olmazsa Fethullah Gülen, Abdullah Öcalan veya Murat Karayılan’la oyunu devam ettirilmesi çaÄŸrısı yapıyordu. Profesyonel bir ekip Gül’ü eleÅŸtirme, kınama adı altında açıkça ÅŸeytanlaÅŸtırma projesini sahneliyor. Ancak halen aynı ekibin Ahmet DavutoÄŸlu, Bülent Arınç, Ali Babacan, Efgan Ala, Mehmet Görmez gibi pek çok isme yönelik sosyal medyada istihdam ettiÄŸi kudurmuÅŸ trollerle itibar suikastlarına kesintisiz devam ettiÄŸi malum.
 
“KardeÅŸ kardeÅŸi bıçaklamış dönmüş yine kucaklamış” diye bir atasözümüz var. Nedense bu kaidenin Hayrunnisa Hanım’ın sarf ettiÄŸi, nasıl ve kiminle yapılacağı hala meçhul olan “intifada baÅŸlatma” çıkışı için geçerli olabileceÄŸi düşünülemiyor. DavutoÄŸlu, Arınç, Babacan veya AK Parti’de en önemli görevleri üstlenmiÅŸ baÅŸka isimleri de ihanetle, kriptolukla suçlayarak hareketi kendi içinde ayrışmaya sürükleyip MHP’ye hatta BBP’ye, Perinçek ÅŸebekesine eklemlemeye kalkışan bir strateji yürürlüğe sokulmak isteniyor. Devlet Bahçeli’nin 28 Åžubat’taki misyonunu unuttuk diyelim. Peki ya 17-25 Aralık sürecindeki yıkıcı rolünü ne yapacağız? ErdoÄŸan’ı Kandil’in yetiÅŸtirmesi, Türk düşmanı, klinik vaka ilan ettiÄŸi günler ise çok eski deÄŸil. 17-25 Aralık tarihlerini Yolsuzluk Haftası ilan ederek Türkiye turuna çıkılan günlerin açtığı tahribatların kısa bir muhasebesini yaptık mı mesela. Miting meydanlarında CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın ÅŸerefine haysiyetine saldırılan günler, haftalar, yıllar bu kadar mı çabuk unutulur?
 
Krize dönüşen mesele muhalefetin büyüyen gücü, genişleyen meşruiyeti veya topluma verdiği umut değil. Tasfiyecilik yöntemini fısıldayan, kurucu kadrolarına dair vesvese üreten, ayrışmayı salık veren ahlaksız trollerin, danışmanların şerri def edildiği oranda AK Parti sahip olması gereken özgüvene kavuşabilir. Unutmayalım ki pek kısa bir zaman öncesine kadar AK Parti ve Erdoğan ismi geçen geçmeyen açık-gizli bu örgütlerin hepsini hem sandığa hem de tarihin derinliklerine gömmüştü. Bu şerefli misyonun güle oynaya tekrarlanmaması için hiçbir sebep yok.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.